9 Mart 2013 Cumartesi

Hayat Bir Yolculuktur: Karlar Altında Bir Rus Romanı

Hayat Bir Yolculuktur: Karlar Altında Bir Rus Romanı: Kars’a yirmili yaşların başında sıcak bir yaz günü gitmiştim. Ani’de çiçeklerin arasında çekilmiş  mutluluk fotoğrafımı hala saklarım. Y...

Karlar Altında Bir Rus Romanı


Kars’a yirmili yaşların başında sıcak bir yaz günü gitmiştim. Ani’de çiçeklerin arasında çekilmiş  mutluluk fotoğrafımı hala saklarım. Yemyeşil bir doğanın içinde farklı kültürlerin tarihi. Arpaçay nehri ile ayrılan sınırın ötesi…
Çok etkilenmiştim.

Geçen yıl  bir seyahat organizasyonu hazırlıyorduk Kars’a,kış mevsiminde gidecektik. Üstadımıza sordum gezinin adını  ne koyalım?

Adını sen koy dedi, ardından doğup büyüdüğü Kars’ı anlatmaya başladı.Kars kışın güzel, karda bambaşka oluyor dedi. Gece karanlığında Rus işgalinden kalma binaların dizildiği sokaklarda dolaşırken kendini Dr Jivogo romanından bir paragrafın içinde buluyorsun.
 
Adı belli oldu. Karlar altında görmeden koyduğumuz adın seyahatimizi  ne kadar iyi tarif ettiğini gidip görünce anladım. Roman gibi …



Gerçekten kışın yapılan iki gece konaklamalı  bir seyahatte Kars’ta gerçek dünyadan kopup bir romanın sayfalarında buluyorsunuz kendinizi. Çok renkli,  bol aksiyonlu, biraz hüzünlü bir roman. Öyle çok kahramanı var ki romanın;  Ahmet Muhtar Paşa, Namık Kemal, Kazım Karabekir Paşa, Enver Paşa, Hasan El Harakani ve adı aklıma gelmeyen pek çok değerli şahsiyet…



Ülkemizin bilinen en eski “Türkçe” isimli şehriymiş  Kars.Milattan önce 130’lu yıllarda Dağıstan’dan gelerek bu bölgeye yerleşen “Karsak oymağından” almış adını. Orta Asya’da yaygın olan tilki türü ‘’Karsak’’

Kimler gelip geçmemiş ki bu topraklardan.Binlerce yıl öncesinden günümüze kadar devam etmiş Kars’ta hayat. Urartular, Persler, Araks Krallığı, Tigran, Sasaniler, Bagratlılar, Selçuklular ve Osmanlı…

Tarih boyunca Kars, çeşitli etnik grupları ve mezhepleri barındıran renkli bir kültüre sahip olmuş.Terekemeler,yerliler, Azeriler, Türkmenler, Ermeniler, Malakanlar, Kürtler…

Malakanlar

Benim ilgimi çeken  Malakanlar oldu Daha önce hiç duymadığım çok özel bir halk Malakanlar.

Süt  ve barış seven halk…

Ağırlıklı olarak  Beyaz Rus olan bu halkın inanışları  Ortodoks Kilisesi ve ruhban sınıfıyla örtüşmeyince 1800’lerin başında dönemin Rus Çarı I. Aleksander tarafından  önce Kırım ve civarına, ardından Kafkasya ve Kars’a sürülmüşler. Kilise ile  yaşadıkları sorunun yanısıra  inanışları gereği öldürmeye karşı oluşları, savaşı ve dolayısı ile askerliği kabul etmemeleri de sürgün sebeplerinden biri.

Ortodoks kilisesi haftada iki gün süt içilmesini önerirken, bu halkın haftanın her günü her gün süt içilebileceğini savunmaları ayrı bir anlaşmazlık nedeni olmuş.

Rusçada Moloko kelimesi süt, Molokan ise süt içen anlamına geliyormuş.

1920’de Kazım Karabekir komutasında ordunun Kars’ı Rus işgalinden kurtarmasının ardından, diğer azınlıklar gibi bazı Malakan aileleri Rusya’ya geri dönse de 1962’ye kadar büyük kısmı Kars’ta varlığını sürdürmüş.
.Çalışkanlıkları ve dürüstlükleri ile bilinen  Malakanlar, yöre halkına değirmencilik, peynircilik ve tarımsal alanda önemli yenilikler getirirken kentteki kültürel zenginliğin oluşmasına önemli katkı sağlamışlar. Göçler sonucu ne yazık ki  günümüzde bir kaç aile dışında bu halktan kimse kalmamış.

********

Karlar altında Kars gizemli, masalsı.

1877-1878 yıları arasında süren Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra kırk yıl boyunca Rus Egemenliğinde kalmış Kars.  Sokakları birbirine dik kesen ızgara planlı geniş caddeler,  Baltık mimarisinin özellikleri taşıyan bazalt taşlarla inşaa edilmiş iki üç katlı binaları ile gördüğümüz Anadolu şehirlerinden çok farklı.İç  mekanlarda, uzun koridorlar etrafında iç içe açılan oda ve salonlarda ‘’Peç’’ adı verilen kalorifer sistemi kullanılıyor. Binaların duvarlarının içine monte edilen borularla ısıtılıyor odalar.




Cepheleri bordür kabartma taşlar ve sütunlar ile süslenmiş bu binalar şehre zenginlik veriyor. Abartılı değil, zevkli.

Neyse ki kentin çirkin binalarının üzerini örtüyor kar, görmemezlikten geliyorsunuz son yılların zevksiz ve kişiliksiz yapılarını…

O süslü cepheli taş binaların saçaklarından buzlar sarkıyor. Akşam güneşi vuruyor pencerelerine. Siyah taş binaların içinde beyaz tenli genç kızların bale yaptığını, piyano çaldığını hayal ediyorum. Klasik müzik ezgileri dökülüyor sokaklara…  

Sonra lapa lapa kar başlıyor. Hava kararıyor. Şehir beyaz bir sessizliğe bürünüyor.


Sekiz odalı sıcak otelimize dönüyoruz. Kars’ta tahmin ettiğimizin aksine üşümüyoruz.

Akşam yemeğinde içtiğimiz patıcan çorbasının ve bulgur pilavı eşliğinde yediğimiz yağlı kaz etinin tadı damağımızda kalıyor.

Grubumuza özel sunulan Kafkas oyunları gösterisini heyecanla izliyoruz. Son derece yetenekli gençlerden oluşan grup Türk Bayrağı açarak bitiriyor gösterilerini…




Patlamış mısırlar önümüzde ‘’Deli Deli Olma’’ filmini izliyoruz sonra… Bölgenin kültürünü, geleneklerini, yaşamını anlatan olağanüstü bir film.



Tarık Akan, köyün yaşayan son Malakan ferdi Mişka rolünde.Onun ve Şerif Sezer’in oyunculuğu muhteşem, hem eğlenceli hem duygusal…Işıklar yandığında ağlamaktan kızarmış  gözlerimizle kalakalıyoruz.

’’Mişka Yürekten dedem’’…  İzlerken ağlamamak elde değil…

Ertesi gün yöresel  peynir, bal ile birlikte zengin bir kahvaltı menüsünden sonra yolculuk başlıyor

Önce Çıldır Gölü, sonra Ani Kenti var sırada…

Bembeyaz bir dünyanın içinde kayboluyoruz. Uçsuz bucaksız beyazlıktan gözlerimiz kamaşıyor Sukünet  var, huzur var, dinginlik var  yollarda.



Derken  beyazlığın içinde bir  hareketlenme oluyor, tilkiler. Başlarını karlara sokup sokup çıkarıyorlar. Fare arıyorlar karların altında, açlar,çok açlar.




Çildira doğru giden yol boyunca beyaz dünyanın içinden küçük köyler çıkıyor karşımıza. Daha önce hiç görmediğiniz renkli mezar taşları ile karşılaşıyoruz köyün sokaklarında.

Kazlar dolaşıyor evlerin damlarında, hepsi besili, kardan memnun bir halleri var. Akşam hangi sofraların konuğu olacaklar kim bilebilir?


Kazın Türkler için önemini anlatıyor üstad. Ne kurt ne başka hayvan. Türklerin kutsal hayvanı ‘’Kaz’’. Göklerde en yükseğe çıkabilen bu hayvan Gök tanrısından haber getirirmiş. Konduğu yerde su olduğu için kazlar nereye konarsa orada yaşam olurmuş. Kaz haberci, kaz kutsal…

Çıldır Gölünde atli kızaklar bekliyor bizi, buzun üzerinde gölde kızaklarla tur atıyoruz.
Neredeyse bir metre buzun üzerinde yürüyoruz.Biliyoruz; yürüdüğümüz yerin  altında  sazanlar yüzüyor,  belli aralıklarda buzu kırıp ağlarla balık yakalıyorlar.





Acıkıyoruz göz alabildiğine beyaz gölün üzerinde yapılan yürüyüşün ardından.
Masada buz yok, rakımıza kar koyuyoruz. Sobanın üzerinde kızarmış sıcacık pidelerimizin arasında çeçil  peynirini katık yapıyoruz. Soğuktan yağlanmış sarı sazanların lezzetini tarif edemem.




Sıcak sobanın yanında keyifli bir yemeğin ardında yola çıkıyoruz.Bu kez yolculuk Ani’ye,yıllar yıllar önce gidip, büyülendiğim antik kente…



Ani …



Bir zamanlar yedi giriş kapısı olan şehrin en önemli kapısı Aslanlı kapıdan giriyoruz kente.



Üstad dikkatimizi girdiğimiz kapının üzerindeki sembollere çekiyor. Yüzümüzü kapıya çeviriyoruz.Surların bir yanındaki  burç üzerinde Selçuklu Sultanı Alparslanın şehri 1064 yılında feth etmesini belgeleyen dört satırlık Kufi İslami Kitabeyi görüyoruz. Ani'nin Bagratid hükümdarlarının hanedan armasını görüyoruz.

Sonra svastika işaretini yani gamalı haçı görüp şaşırıyoruz.‘’Sonsuz döngü’’

Evrensel olduğu düşünülen bu sembol doğal olarak birçok medeniyet ve kültürde kullanılmış. Svastika HinduizmBudizm ve Jainizm'e göre kutsal. Mezopotamya'da bulunan pek çok  sikkede  svastika varmış. Erken dönem Hristiyanlıkta ve Bizans İmparatorluğu'nda da svastika sembolü kullanılmış. Gamalı haç ismi ilk Bizans döneminde kullanılmaya başlanmış.  


Anadolu’ya İpek Yolu üzerinden girişte ilk konaklama merkezi olduğundan aynı zamanda bir ticaret merkezi olmuş kent ortaçağda. Bir zamanlar 100.000 üzerinde nüfusu ile bölgenin en  kalabalık aynı zamanda zengin şehri olmuş.

Surlarla çevrili kentin içinde ayak basan her kültürün her inancın sembolünü görebiliyoruz. Kilise, manastır, katedral, medrese, hamam ve camiler var.

Alparslan’ın Ani’yi feth etmesinin ardından Anadolu’da yapılan ilk camii’yi geziyoruz. Manucehr Camii.Buradan Rusların bölgeyi  terk ederken bombaladıkları Arpaçay üzerindeki ipek yolu köprüsünü görüyoruz.

Güneş bulutların ardından kenti terk etmek üzere…Muhteşem bir manzaraya tanıklık ediyoruz.



Akşam otelimizde yöresel yemeklerden oluşan bir ziyafet sofrası bizi bekliyor. Önce bölgeye özel bir ot çeşidi olan “evelik otu” ile pişen evelik çorbasının  tadına bakıyoruz.Ardından erişteli pilav ve hangel adı verilen etsiz ve karamelize soğanlı mantı geliyor.Kars’a özel olan Piti yemeği ile devam ediyoruz.Zerdeçal ,koyun eti ile pişmiş nohuttan oluşan yemeğin  özelliği emaye bardaklarda servis yapılması.
Tabağımıza ince pideleri küçük küçük  doğruyor üzerine bardaktaki pitiyi boşaltıyoruz.



Tatlımız; bizim aracımızın şöförünün hanımının ellerinden,ev yapımı şerbetli burma tatlısı.
 
Çaylarımızı yudumlarken bir televizyon reklamından aşina yüzleri ile Kars’ın meşhur aşıkları grubumuz için  otelimize geliyor. Kars’ta soğuk kış akşamlarının bir parçasıymış, saz aşıklarının bol atışmalı, çekişmeli, dudak değmezli eğlenceleri. Bu kez bizlere sazlı sözlü atışmaları ile çok keyifli bir gece yaşatıyor aşıklarımız.

Başımı yastığa koymamla uyumam bir oluyor.

***** 

Ertesi sabah Sarıkamış’a doğru yola çıkıyoruz

I. Dünya Savaşı sırasında Allahuekber Dağları’nda savaşarak ve donarak ölen askerlerimiz anısına yapılan Sarıkamış Şehitliğini ziyaret ediyoruz.Doğum tarihi ve ölüm tarihlerini okuduğumuzda içimiz daha da acıyor. Çocuk yaşta vatan uğruna şehit olan fidanlar… Ülkemizin  gerçek kahramanları.

Cemal Süreyya’nın dizeleri dolanıyor dilime…
Öyle güzel ki ölürüm artık
Beyaz uykusuz uzakta
Kars çocukların da Kars’ı
Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası
****
Sarıkamış’a devam ediyoruz ve ‘’ Katherina’nın Av Köşkü’’ olarak adlandırılan,1896 yılında Rus Çarı II. Nikola tarafından komutanlık binası olarak yaptırılmış binanın uzaktan da olsa  fotoğrafını çekiyoruz

Köşkün özelliği; fırınlanmış çam ağaçlarının köşelerinin çentilerek tek bir çivi bile kullanılmadan tamamıyla ahşap malzeme ile yapılmış olması.

Bu çok özel ve bölgenin en güzel binasının şu anki hali ne yazık ki içler acısı. Böyle bir değere hiçbir kamu kurumunun sahip çıkmaması, zamanın yıpratıcı etkisine terk edilmesi anlaşılır gibi değil.

Sarıkamış’a adını veren göğe yükselen sarı gövdeli çam ağaçlarının arasında telesiyejle tepeye çıkıyoruz. Yukarıda sucuk ekmek ve sıcak şarap bizi bekliyor. Kayak yapanları izlerlen, temiz havayı bir kez daha ciğerlerimize çekiyoruz…   



 
Artık dönüş vakti

Öğleden sonra THY 14.00 uçağına biniyoruz.

Rus Roman’ının son yaprağını da çevirip, kitabı kapatıyor, ön koltuğun cebine bırakıyoruz.

Gözlerimizi yumuyoruz

Huzurlu beyaz bir uykudan, trafik ve gürültülü şehir yaşamına uyanıyoruz.

Ayşe Kaynarcalı
     

4 Mart 2013 Pazartesi

Hayat Bir Yolculuktur: Sacred 7 Travel Mart 2013 E-Bülten

Hayat Bir Yolculuktur: Sacred 7 Travel Mart 2013 E-Bülten: AYIN SÖZÜ :   Seyahat etmek, hayatla flört etmek gibidir.   Lisa St. Aubin de Teran     BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ? : Ma...

Sacred 7 Travel Mart 2013 E-Bülten



AYIN SÖZÜ : Seyahat etmek, hayatla flört etmek gibidir. Lisa St. Aubin de Teran

  
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ? :

Mart, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 3. ayı olup 31 gün çeker.
Eski Roma’da Mart ayının adı, Roma Savaş Tanrısı "Martius" idi ve bu ayın savaşa başlamak için şanslı bir zaman olduğu kabul edilirdi. Ocak ve şubat ayları, savaşmak için uygun olmadıklarından Roma takviminin ilk ayı Mart idi. Julius Caesar’ın M.Ö. 45 yılındaki takvim reformundan sonra yıl, 1 ocak’ta başlatıldı. Buna rağmen pek çok ülkede, yılın mart ayı ile başlaması geleneğine devam edildi. 1 ocak, yeni yılın ilk günü olarak Fransa’da 1564 de resmileşti. Büyük Britanya ve kolonilerinde ise 25 Mart geleneği, 1752 de Gregoryen takvimine geçene kadar sürdü.
Mart ayının adı pekçok dilde benzerdir: März (Maerz) (Almanca), Mars (Fransızca), Maris (Arapça), Marzo (İspanyolca), Marzo (İtalyanca), March (İngilzce) ve Maart (Hollandaca).


MART AYI GEZİ ROTASI: VARANASİ

Varanasi; Hindistan’ın kuzeyinde  Uttar Pradesh eyaletinin bir şehri. Hindistan’da bulunan yedi kutsal şehir arasında en önemlisi. Binlerce yıldır yerleşimin aralıksız devam ettiği şehire her yıl ülkenin dört bir yanından hacılar ibadete geliyor. Varuna  ve Asi nehirleri arasında kaldığı için Varanasi adını alan şehre İngilizlerin verdiği isim Benares.

Varanasi ipek dokumacılığı ile ünlü. Özel bir teknik olan hafıza tekniği ile dokunan ve sipariş üzerine üretilen ipek kumaşlar, bir zamanlar Osmanlı saraylarının da perdelerini ve koltuklarını süslemiş. Osmanlı’dan günümüze kalan ’’Bulunmaz Hint Kumaşı’’ deyimi burada dokunan ipek kumaşlardan geliyor.

Varanasi,  Hindistan’ın yaklaşık 30.000 tanrısı arasında en önemlilerinden biri olan  Şiva’nın da şehri. Şiva; Hinduların yaratma, yok etme ve yeniden yaratma tanrısı. Bir gün gökyüzünde dolaşıp, eşi ile kendine yerleşeceği bir şehir ararken kutsal Ganga Ana’nın (Ganj Nehri ) aktığı Varanisi’yi görünce yerleşmeye karar vermiş Şiva. O gün bugündür en kutsal şehirlerden biri yeryüzünde…

Hindu inanışına göre insanlar, insan olmadan önce binlerce defa doğarlar; ot, böcek,taş. En büyük arzularıysa hiçliğe kavuşmak, ruhlarının özgür kalması. Bu yüzden Varanasi, Hindu inancı için kutsal sayılıyor. Varanasi’de ölen, yakılan, külü Ganj’a atılan Hindu’ların artık tekrar tekrar dünyaya dönmeyeceğine, ruhunun özgür kalacağına,  moksha’ya ulaşacağına inanıyorlar. Ölümü yaklaşanlar, yaşlılar, hastalar geliyor buraya ölümü beklemek için. Diğer şehirlerde ölenler de, imkânları  varsa, buraya getirilip yakılıyor, külleri kutsal Ganj’a savruluyor. Varanasi’de  ölüm özgürlük demek, ruhun yeniden dünyaya gelmesine engel olmak demek...

Varanasi, dindar Hinduların özellikle tercih ettikleri yerdir. Orada ölmeyi ve öldükten sonra yakılıp küllerinin oraya atılmasını isterler. Nehir boyunca, Hinduların kutsal banyolarını yaptıkları Ghat’lar vardır (Ganj nehri, yılın her döneminde yükselip alçalır. Buna önlem için nehre doğru inen basamaklar yapılmıştır. Bunlara Ghat’lar denir). Bu Ghat’lardan bazıları ölüleri yakmak için kullanılır. Daha sonra küller nehre atılır. Ganj Nehri’nde yıkanmak günahlardan arınmak anlamına gelmektedir. Varanasi’de ise; ölmek ve yakılmak ruhun yeniden dünyaya gelmesine engel olmak demektir.
Sarnath, Varanasi’nin 10 km kuzeyinde yer almaktadır. Buda, Bodh Gaya’da (Bihar: Hindistan’da bir eyalet) aydınlandıktan sonra Sarnath’ta ilk öğreti sohbetini yapmıştır. Bu sohbet Ceylan Parkı’nda gerçekleştiği için ceylan sohbeti (vaazı) olarak da bilinir. Shakyamuni, Vişnu enkarnasyonu (yeniden bir hayat sahibi olma) olarak sayılmaktadır. Budist Kral Ashoka, Sarnath’ta birçok Stupa ve manastır yaptırmış ve burayı daha sonra hac yeri olarak ilan etmiştir.


MART AYI FESTİVALİ... LAS FALLAS DE VALENCIA

İspanya'nın Valencia şehrinde geleneksel Las Fallas Karnavalı, her yıl büyük bir coşkuyla kutlanır. Mart ayında büyük bir renk, ses ve eğlence içinde kutlanan festival, yerli ve yabancı turistlerin yoğun katılımı ile adından sıkça söz ettirmektedir.

Marangozların azizi San Jose ( Hz. Yusuf ) anısına kutlanan festivalin hikayesi ise şöyledir:

 Çocuklara oyuncak yapan San  Jose'nin atölyesi günlerden bir gün bütün oyuncakları ve yaptığı her şeyle birlikte bir yangında kül olup gidiyor.  Bu olaydan sonra Valencia’lılar San Jose'yi her sene mart ayında kocaman kuklalar yapıp 19 Mart'ta da hepsini yakarak anıyorlar. Yakmak için yaptıkları bu üç boyutlu bazıları 30 metreyi bulan heykellere 'falla' deniyor. İspanyollar gündüzleri mascleta ( bir çeşit çatapat ), gece 12'den sonra ise muhteşem havai fişek gösterileriyle, müzik ve danslarla festivalin tadını çıkarıyorlar.



AYIN KİTABI :

Okay Tiryakioğlu – SULTAN

Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Anadolu’dan Rumeli’ye kara ve denizlerin yegâne hâkimi Kanuni Sultan Süleyman Han, yedi cihana nam salmaya devam ediyor! Devir Muhteşem Süleyman devridir. Düşmanları bir korkudur sarar. Vehimi çıkar her köşe başından; yamandır, aman vermez. Pargalı ise her vezire benzemez, zekâsıyla savaşır da olmazları oldurur. Hürrem’in tek bir sözüyle kayıplara karışır kimi, kiminin hayatı huzur bulur. Ancak başta Cihan Padişahı vardır ki sefer eyler Bağdat’a, Estergon’a; şanıyla Viyana kapılarına ulaşır. Ne Şarlken tanır ne Ferdinand. Denizler ise Barbaros’tan sorulur. Preveze’den gelen kahramanlık haberleri Kutsal Roma ile Safeviler arasındaki ittifakı körüklerken acaba bu güç savaşında kim galebe çalacaktır? 



 MART AYI DİNİ BAYRAMLARI 
  
·         1 Mart                    St. David of Wales                                               Hristiyan
·         2-20 Mart               19 Gün Orucu                                                        Baha’i
·         4 Mart                    Orthodox Pazarı                                                    Hristiyan / Ortodoks
·         8 Mart                    Purim                                                                      Judaism
·         8 Mart                    Magha Puja Day                                                    Budizm                                                 
·         8 Mart                   Holi                                                                          Hindu
·         9 Mart                    Hola Mohalla                                                        Sikh
·         13 Mart                  L Ron Hubbard’ Doğumu                                      Scientology
·         17 Mart                  Aziz Patrick Günü                                                  Hristiyan
·         19 Mart                  Aziz Joseph Günü                                                  Hristiyan
·         21 Mart                  Naw Ruz (Yeni Yıl)                                                Baha’i
·         21 Mart                  Norouz (Yeni Yıl)                                                   Zoroastrian
·         23 Mart                  Peygamber Zarathustra’nın Doğumu                Zoroastrian
·         23 Mart 1 Nisan   Ramayana                                                              Hindu


1 Mart – St. David of Wales – Hristiyan
Bilgeliği ve misyonerliği ile tanınan, Celtic’li Hristiyan Aziz David’in anıldığı  gün

2/20 Mart  – 19 Gün Orucu – Baha’i
Baha’i inancından yetişkinlerin gün doğumundan gün batımına kadar olan dönemde, 19 gün boyunca tuttukları oruç.

4 Mart – Ortodoks Pazarı – Hristiyan / Ortodoks
Ortodoks oruç döneminin ilk pazar günü. Kilisede restore edilen ikon’ların kutlandığı gün

8 Mart – Purim – Yahudi
Yahudilerin Perslerden kurtuluşlarını kutladıkları gün.

8 Mart – Magha Puja Day - Budizm
Budistlerin  Buddha’nın öğretilerini kutladıkları gün.

8 Mart  – Holi – Hindu
Hindu’ların birbirlerine boyalar atarak kutladıkları bahar bayramı.

9 Mart – Hola Mohalla – Sikh
Savaş sanatlarının sergilendiği kutsal Sikh günü.

13 Mart – L Ron Hubbard’ın Doğumu – Scientology
Amerikalı iş adamı ve yazar. Scientology tarikatının kurucusunun anıldığı gün.

17 Mart – Aziz Patrick Günü – Hristiyan
İrlanda’ya Hristiyanlığı getiren Aziz Patrick’in anıldığı kutsal gün.

19 Mart – Aziz Joseph Günü – Hristiyan
Hz Meryem’in kocası olan Aziz Joseph’in anıldığı kutsal gün.

21 Mart – Naw Ruz (Yeni Yıl) – Baha’i
Baha’i lerin kutladıkları, ruhsal büyüme ve yenilenme yaşandığına inanılan kutsal gün.

21 Mart – Norouz (Yeni Yıl) –  Zoroastrian
Zoroastrian inancına güne yeni yıl başlangıcı olan gün.

23 Mart – Peygamber Zarathustra’nın Doğumu – Zoroastrian
Peygamber Zarathustra’nın doğumunun kutlandığı kutsal gün.

23 Mart / 1 Nisan – Ramayana  – Hindu
3 büyük Hindu tanrısından biri olan Vishu’nun yeniden doğumlarından biri olan Rama’nın yaşamının kutlandığı gün.

AYIN FOTOĞRAFI

Sacred7 Gezgini Sn.Yunus Emre Fırat’in objektifinden “Simitçi Çocuklar”
Sacred7 Travel Cennet Bahçesi Gezisinden